Arap Edebiyatı

AKDENİZ SÜRGÜNÜ

Çağdaş Arap edebiyatının özgün yazarlarından Hoda Barakat Arap asıllı ve Lübnanlı bir yazar. Türkçede ilk olarak 1999 yılında basılan Sükût Diyarının Gümüş Kadınları adlı kitaptaki makalesiyle yer aldı. Daha sonra 2009 basılan Doğulu Yazarlar Gözüyle İstanbul adlı kitapta Kızıma İstanbul Hediyesi adlı makalesiyle görüldü. 1952 doğumlu olan yazar Lübnan’da iç savaşın başlaması üzerine, 1975 yılında doktora yapmak için gittiği Paris’ten aynı yılda ülkesine geri döndü. Öğretmenlik, gazetecilik ve çevirmenlik yaptı. Şehrazad adlı kadın dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Yazar, çalışmalarını şu an yine Paris’te sürdürüyor.

Uzun süredir Paris’te yaşayan yazar, Paris’in zihin dünyasında bir yer işgal etmediğini belirtiyor. Arap ve Doğulu olduğunu, İstanbul’un kendisine Paris’ten daha yakın olduğunu, orada az da olsa kendisini ülkesinde hissettiğini söylüyor. Bu hissiyat içerisindeki yazar eserlerinin Türkçe olarak okunmasını arzuladığını şu sözlerle ifade ediyor: “Ben de kitaplarımın Türkçeye çevrilmesini bekliyorum. Çünkü henüz Türkiye’de tanınmıyorum. Ülkelerimiz arasında derin ve güçlü bağlar kurmamız lazım” Delidolu’dan çıkan Akdeniz Sürgünü ile yazarın bu arzusu bir nebze de olsa gerçekleşmiş oldu.

Akdeniz Sürgünü, ata mesleği olan kumaş ticaretini babasından miras alan Nikola’nın hikâyesi. Beyrut’ta yaşanan iç savaş sonrası yaşanan fizikî ve psikolojik yıkıma yakılmış bir ağıt. Anlatıda büyülü gerçekçilik akımının izlerini görüyoruz. Yazar, farklı dinlere, mezheplere ev sahipliği yapan Lübnan’daki iç savaşta aslında tüm tarafların havanda su dövdüğü mesajını veriyor.

Hoda Barakat, romanlarında genelde erkek kahraman seçer ve erkeklerin genellikle zayıf karakterler olduğunu belirtir. Bu romanda da kahraman ve anlatıcı Nikola’dır. Hem Nikola hem de babasının zayıf karakterler olduğunu söylemek mümkün. Nikola, Tavile çarşısında kumaş ticareti yapan bir babanın oğlu. Çocukken annesi ona kız kıyafetleri giydirir; opera söylemesini, okumasını ya da müzik insanı olmasını ister ama Nikola onu hayal kırıklığına uğratır. Babasının yanında çalışır ama ne kendisi ne de annesi bu işte de pek başarılı olacağına inanmaz. Babası annesine tapar derecede âşıktır. Evde annesinin sözü geçer. Şımarık, kendini beğenmiş bir kadındır. Gerçekleşmeyecek hayaller ve kuruntulardan ibarettir bütün hayatı. Nikola babasının annesi karşısındaki bu ezik tavrına anlam veremez. Annesi, gözlerinin önünde babasını müzik hocasıyla aldatır. Babası ölene kadar onun annesi karşısındaki zayıf haliyle büyür. Babası, ipekten kadınların bulunduğunu, annesinin de onlardan biri olduğunu ve bunu ileride anlayacağını söyler ona. Böylece hikâyenin en başında kumaş türleriyle kadın arasında kurduğu bağın ilk işaretini verir yazar. Sonra annesi rahatsızlanır. Nikola, annesiyle ilgilensin ve ev işlerine baksın diye tuttukları Kürt kızı Şemse’ye âşık olur. 

Nikola Beyrut’taki iç savaş döneminde şehrin ortasında mahsur kalır. Sadece bir mekân esareti değildir bu. Geçmişinin, anılarının, aşkının ve şehvetinin de esiridir ayrıca. Hikâye boyunca hem şimdiki zamanda hem de geçmişteki anları, bazen sürükleyici bazen de hüzünlü detaylarıyla anlatılır. Hikâyede dört ana izlek olduğunu söyleyebiliriz. Önce Beyrut, kent olarak tarihiyle, savaşlarda ve depremlerde yaşadığı yıkımlarla, sonra her seferinde bayındır hale gelişiyle ve son olarak da 1975 yılından sonra yaşanan iç savaş ve onun etkileriyle anlatılır. Acı savaş günlerinden eski müreffeh günlerine doğru hikâyesine yer verilir şehrin. Nikola’nın geçmişle şimdiki zaman arasında halüsinasyonlar görerek gelgitler yaşaması ve anıları bir diğer izlektir. Nikola’nın annesiyle ilgilenen ve evde hizmetçi olarak çalışan Şemse’ye olan aşkı ve ilişkileri anlatıda önemli bir yer tutar. Kumaşlar, tarihiyle, üretim şekilleriyle, mitolojik hikâyeleriyle, dünyanın ve medeniyetlerin yaratılışıyla olan ilişkisi dahil birçok yönüyle önemli unsurlardan biridir hikâyede. 

BEYRUT’TA İÇ SAVAŞ

Bu izlek romanda şimdiki zamanı temsil eder. Babasından kendisine miras kalan mağazada kumaş ticareti yapan Nikola, kendisini Beyrut’ta çatışmaların ortasında bulur. Bir aile dostunun yanında kalırken evlerine dönmeye karar verir. Fakat evleri hem harap olmuştur hem de içinde yeri yurdu olmayan insanlar kalmaktadır. Evsiz ve yalnız bir haldeyken anılarını hatırlar. Sonra dükkanlarına gider. Bodrum hâriç, dükkân yerle bir olmuştur, içindeki kumaş topları kül olmuştur. Ancak babasının çok değer vermesine rağmen, insanlar rağbet etmediği için bodrum kata indirmek zorunda kaldığı keteninden ipeğine gerçek kumaşlar patlamalardan hiçbir şekilde zarar görmemiştir. Bu kumaşlar Nikola’nın hem yatağı hem geleceğinin kurtuluş senedi hem de ilginç hikâyeleriyle ve anılarıyla yoldaşı olur. Beyrut’ta kurtlaşmış, başıboş köpeklerin ortasında bir başınadır. Yaşamak için gereken temel ihtiyaçlardan bile yoksundur. İlkelliği dibine kadar yaşar. Evsizler gibi dükkânda yatıp kalkmaya başlar. Şehir merkezindeki parlamento binasının yakınındaki havuzda yıkanır. Bitkiler toplar; kâh sabun yapar onlardan kâh bitlerinden temizlenmek için kullanır onları. Zaman zaman da çayını içer. Unutulmuş ağaçlardaki meyveleri, sebzeleri, haşereleri ve hayvanları yer. Yemek için molozlar arasında kalan ve savaşa direnen bitkiler arar. Bitkilerin neye iyi geldiğini kendisine öğreten sevgilisi Şemse’yi anımsar. Birçok bitki türünün adı geçer anlatıda. Bu sefalet içerisindeyken bir yandan da kendisini Beyrut’un dışına atma mücadelesi verir. Çünkü her yanı silahlı güçler tarafından sarılmıştır. Otomatik silah sesleri, çatışmalar ve patlayan bomba sesleri gelir her taraftan. Gün gelir bir çukura düşer. Ama toprak üstünde rahat olmadığı gibi altında da rahat yoktur Nikola’ya; sıkıntılar çeker, dehlizlerde kaybolur. Beyrut Zühal’in etkisinde bir şehirdir. O yüzden öteden beri belli periyotlarla alt üst olmuştur. Dolayısıyla diğer şehirler gibi sürekli yerin üzerinde gelişim gösterememiştir. Altında da katmanları vardır. Böyle dönemlerde hayat toprağın üzerinde sıfırdan başlar. Yerin altında karşılaştıklarını, oradan çıkmak için verdiği mücadeleyi, sonra sokak köpeklerinden kaçıp yeniden yerin altına nasıl saklandığını anlatır. Nikola şehirde kendine çıkış yolu ararken, yazar okura Beyrut’un eski çarşılarını, caddelerini, kentin sembol mekânlarını bütün detaylarıyla gösterir. 

ANILAR

Nikola’nın şimdiki zamanda yaşadıkları yanında tarih ve geçmiş de önemli bir yer tutar romanda. Kahraman halüsinasyonlar görerek geçmişle şimdi arasında gelgitler yaşar. Ailesi, çocukluğu ve gençliğine dair anılarını anlatır. Kumaş tüccarı olan dedeleri, mesleğin sırlarını da alarak Beyrut’tan Mısır’a göçerler. Nikola’nın dedesi Beyrut tarihi hakkında bilgili bir insandır. Bu şehrin felaket ve yıkım gezegeni Zühal tarafından inşa edildiğini söyler. Depremlerin ve savaşların şehrin kaderi olduğunun ve bu döngünün yeninden yaşanacağının farkındadır. Bu yüzden Beyrut dışında bir yerde yaşamaları gerektiğini düşünmektedir. Sonunda aile Mısır’a yerleşir. Orada kumaş ticareti yapmaya başlarlar. Nikola’nın babası Mısırlı bir genç kızla evlenir ve onun ısrarıyla Beyrut’a döner. Bu olay yüzünden babası ile dedesi arasında anlaşmazlık çıkar. Bu bağlamda Beyrut şehrinin tarihine, çağlar boyunca süren yıkılışına ve her seferinde küllerinden bir kez daha doğuşuna dair hikâyelere yer verilir. 

KUMAŞLARIN KIZI ŞEMSE’YE AŞK

Babasının ölümünden sonra Nikola yaşı ilerlediği için akıl sağlığını yitiren annesiyle yaşamak zorunda kalır. Kürt bir genç kız olan Şemse, Nikola’nın annesiyle ve ev işleriyle ilgilenmek için hizmetçi olarak çalışmaya başlar. İşe başladığında yaşı küçüktür ama zamanla olgunlaşır ve dişiliği vücut hatlarında belirir. O günden sonra ailesi geceleri çalıştığı evde kalmasına izin vermez. Nikola ancak o zaman fark eder onun eksikliğini ve ona âşık olur. Onun bir çiçek gibi gözünün önünde açılışını fark etmediği için kızar kendine. Şemse’yi baştan çıkarmak için kumaşların hikâyesini anlatır ona. Kumaşlar aşklarının ve ilişkilerinin gelişmesinde önemli bir rol oynar. Şemse Nikola’dan kumaşların hikâyesini dinledikçe ona hafızasını açar ve kendi hikâyesini anlatır. Kürt atalarının hikâyelerini anlatır. Yurtlarından göç edişlerini, sürekli bir yerden başka bir yerde taşınmalarını, babasının bir tarikata girişini ve ondan sonra hayatının değişmesini, giyim kuşamlarını, bilge kadınlarını. Şemse bir yurdunun olmayışına, hizmetçi olarak görülmelerine ve özgürlüklerine düşkünlüklerine dair isyanını dile getirir. Nikola, annesi öldüğünde Şemse’ye sırılsıklam âşıktır. Fakat kız onu terk eder. Yazar Kürt orijinli olmamasına rağmen Şemse’nin hikâyelerine yer verirken hayli Kürtçe sözcük kullanır.

KUMAŞLARIN BÜYÜSÜ

Romanın en çarpıcı yönlerinden biri de yazarın kumaşları ele alış tarzıdır. Kumaşların büyülü sembolizmi üzerinden hem insanlık hem de doğa tarihini, adeta yaratılıştan bugüne bütün varlığı anlatır. Kumaşlar, iplikleri arasında toplumların, mitlerin, tanrılar ve tanrıçaların, kralların ve azizlerin sırlarını barındırır. Yazar dantel, ipek ve kadife gibi kumaşların nasıl ortaya çıktıklarını, onlara erişmek için başta krallar olmak üzere ulusların ne gibi mücadeleler verdiklerini, ne paralar harcandığını, ne kanlar döküldüğünü kaleme getirir. Yazar Nikola’nın Şemse’ye aşkı ile kumaşlar arasında bir bağ kurar. Kumaşın hikâyesi bin bir gece masallarını andırır. Kumaşlar hikâyede hem tarihî hem de şehvanî bir boyut kazanır. Nikola kumaşların hikâyesini anlatarak adım adım yakınlaşır Şemse’ye. İlişkileri kumaşların türü ve tarihiyle uyumlu bir şekilde gelişir. Şemse’nin çocukluktan dişiliğe uzanış aşamaları kumaşların tarihî gelişim evreleriyle koşuttur. Pamuk, çocukluk ve masumiyetin kumaşıdır. Keten ergenlik evresini temsil eder. Kadife yetişkinliğin kumaşıdır. İpek ve dantel cinsî olgunluğa ve çılgınca bir şehvetle baştan çıkaracak kıvama erişmenin imgesidir. Nikola Şemse’yi bir mürit gibi, kumaşın hikâyeleriyle cinsî olgunluğa ulaştırmaya çalışır. Şemse’nin dersini iyice anlamadan bir sonraki aşamaya geçmemesi gerekmektedir. Fakat Şemse biraz aceleci davranır. Şemse hikâyeleri dinledikçe dişiliğini keşfeder. Kumaşların köklü tarihinden sonra, hazır giyimin ortaya çıkışıyla başlayan Diolen Çağı’na yani çöküş aşmasına değinilir. Bu dönemde tarihi kökleri olan, göze zevk veren, ruhu besleyen gerçek kumaşlara ilgi azalır. Bunlar yerine köksüz, insanların adını ve türünü dahi bilmediği, sadece renklerine ve desenlerine göre seçtikleri kumaşlara ilgi artar. 

***

Nikola’nın anıları, kurtlaşmış sokak köpekleri, keskin nişancılar, otomatik silahlar, patlayan bombalar, Şemse’nin anıları, kumaşların tarihi… Tüm bunlar anlatıda içi içe giren unsurlardır. Yazar iç savaşın çirkin yüzüne odaklanmaktan çok insan psikolojisinin telleriyle oynar. Gerçek kurban insanlıktır, fiili yıkım insan varlığınınkidir. İplik ve kumaş Barakat’ın gerçek kahramanlarıdır. Kahraman, karma karışık fikirlerinden kurtulmaya çalıştıkça kumaşların türleri, renklerinin imgelemi ve tarihi gibi düşüncelerle kuşatılır. 

Nikola romanın sonunda öldüğünü duyurur. Fakat nasıl öldüğünü kendisi de bilmemektedir. Bir keskin nişancı kurşunu mu, aç sokak köpekleri mi yoksa acı veren anılar mı öldürmüştür onu? Aklını ve insanlığını yitirmiştir adeta. Başıboş köpeklerle birlikte koşar, onlar gibi sesler çıkarır, hareketlerini taklit eder. Vatanının öldürdüğü bir hayvana dönüşmüştür adeta. Bomboş anılar onu tüketmiştir. Melodram, romana felsefi bir derinlik katar. Yazarın biçemi insan hayatındaki olayların tezat teşkil eden aşamaları arasındaki geçişlere dair derin düşüncülerle dolup taşar. 

Yazar: Mustafa İsmail Dönmez

İlk yayınlandığı yer: Cumhuriyet Kitap 

Tarih: 27.09.2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir